6 Kasım 2014 Perşembe

AHH NİKON D300'üm AHH

Sana da , senin uğruna taşıdığım objektiflere de veda vakti geldi artık.Birlikte gezmedik yer, çekmedik fotoğraf bırakmadık.Yağmur demedik, kar demedik, sıcak demedik, soğuk demedik gezdik dolandık. O tepe senin bu tepe benim, bu bayır senin o ova benim, o şehir senin bu kasaba benim taşıdım seni ve arkadaşlarını yıllarca.Başka şey taşı, başka iş yap deseler yapmamak için bin dereden su getirirdim ama söz konusu fotoğraf olunca seni taşımak ne kelime yeri geldi açlığımı bile unuttum. Boynum ağrıyınca elime, elim ağrıyınca boynuma astım seni kolye, bilezik gibi.
Senden vazgeçmek kolay olmadı ama artık gezilerde seni ve arkadaşlarının ağırlığını taşımaktan boynumun ve sırtımın ağrımasından dolayı  çok sevdiğim fotoğraftan keyif alamaz oldum. Şimdi yola senden daha genç, daha hafif bir aynasız modelle devam edeceğim.Senden önce de başka marka makinelerim olmuştu ama onlarla vedalaşırken bu kadar hüzünlenmemiş ve böyle bir veda yazısı yazmamıştım.Kıymetini bil yani :)
Eee bu kadar veda yazısı yazıp da seninle gezdiğimiz yerlerden bir kaç fotoğrafını buraya koymazsam darılırsın bana...

Çorum, Osmancık Koyunbaba köprüsü.

Antalya, Elmalı, Avlan Gölü.

Isparta, Eğirdir Gölü, Boyalı Lagünü.

Antalya, Yeşilbayır Köyü.

Antalya, Manavgat Şelalesi.

Antalya, Düden Şelalesi.

Bursa, Mustafakemalpaşa, Suuçtu Şelalesi.

Bursa, İznik Gölü.

Denizli, Pamukkale.

Isparta, Eğirdir Gölü.

18 Ekim 2014 Cumartesi

PUDİNG DOLGULU KEK

Bir ayı geçmiş ben buralara uğramayalı :) Bugün arkadaşlar bana gelmeseydi daha da uğrayacak gibi değildim bu aralar.Arkadaşların ne alaka diyecek olursanız başlıkta okuduğunuz üzere onlara yaptığım pastanın tarifini paylaşacak olmamdır...
Gelelim tarife lafı fazla uzatmadan :

Kek için malzemeler:
3 yumurta(oda sıcaklığında)
1,5 su bardağı şeker
1 paket vanilya
1 su bardağı süt
1/2 (yarım) su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı nişasta
1 paket kabartma tozu
 Aldığı kadar un (2,5 - 3 su bardağı kadar)

Yapılışı:
Önce yumurta ve vanilyayı iyice karıştırıp köpürtüyoruz.
Sonra sırayla süt, zeytinyağ ve elenmiş nişasta, un ve kabartma tozunu ilave edip yağlanmış ve unlanmış dikdörtgen ya da kare borcama döküp 160-170 derecede pişiriyoruz.

Yanda gördüğünüz gibi piştikten sonra eşit karelere dilimleyip karelerin ortasını kabak oyacağı ile oyup çıkarıyoruz.Limonun suyunu normal su ve şekerle karıştırıp keki ıslatıyoruz.

Sonra da iki paket kakaolu pudingi paketin üzerindeki tarife göre pişirip önce oyduğumuz yuvarlakların içini dolduruyoruz.Kalan pudingi de kekin üzerini kaplayacak şekilde yayıyoruz.

Dolapta bir gece beklettikten sonra istediğiniz şekilde süsleyip servis yapabilirsiniz.

:: Afiyet Olsun ::

7 Eylül 2014 Pazar

ÇOCUKLUĞUMA DAİR

Bu sene Korkuteli'ye annemin yanına her gelişimde içimde taşıp duran duygular sanırım bu gece klavyenin tuşlarına dökülmeye niyetlendiler...
Ata toprağı, baba ocağıdır benim için Korkuteli.Çocukluğumun yaz günleri, belki de en eğlenceli zamanlarıdır.Korkuteli'ye gelir gelmez mahallede gezmeye çıkardım.Bahçeden bahçeye geçerek; önce Mustafa dayım(babamın dayısı olur), komşu Zehra teyze, Şerif Hanım hala, Dürüye teyze(babamın teyzesi), Remziye teyze(Mustafa dayımın kayın validesi), komşu Feride Hanım teyzeler derken evin yolunu anca bulurdum.İlk zamanlar az zılgıt yemedim bu yüzden ama baktılar ki bu konuda ben iflah olmuyorum :) çaresiz annemler kabullendi vaziyeti.Zira her Korkuteli'ye gelişimde tekrarlanan bir seremoniydi benim için.
(Neredeyse sülalenin şeceresini ortaya çıkaracakmışım :) )
Bir zamanlar bağ bahçe içinde kerpiç duvarlı-toprak damlı evlerin olduğu şirin bir ilçeydi Korkuteli. O bir zamanlar dediğim çocukluğumun geçtiği 70'li yıllar.Evlerin önünden baraj yapılmadan önce Korkuteli'nin içinden geçen çayın kolları olan arıklar akardı.Evlerde bırakın lavaboyu çeşme bile yoktu.Elektrik de yeni gelmişti o yıllar.Ondan önce eskilerin bildiği lüks lambalar, gaz lambaları vardı.
Rahmetli büyük babam ve babaannemin de vardı kerpiç duvarlı toprak damlı (bizim ev) bir evi.Bilenler bilir, neredeyse 40-50 cm. kalınlığında duvarları, küçücük pencereleri olur bu evlerin.Kışın soğuk, yazın sıcak işlemez o duvarlardan.
Bizim evde yaz gelince buzdolabı gibi olurdu.Geceleri yorganla yatardık yaz günü :) Ben çocuk olduğum için o vakitler geç kalkma gibi bir lüksüm vardı ama sabah kahvaltı hazırlığı için çıkarılan tıkırtılardan sonra kalkmak farz olurdu.Lâkin, sabah kalkar kalkmaz sofaya açılan cümle kapısı açıldığından sabah ayazını içimde direkt hissetmemek için odanın kapısında bir müddet bekler, kim yerinden kalkarsa koşarak onun yerini kapardım.Tek şart büyük babamın yerine oturmak yasaktı.Korkuteli'de benim için sabah kahvaltısı=biber közlemesi demekti.Sofraya oturacak insan sayısı her zaman için fazla olurdu.
Kışı Antalya'da bizlerin yanında geçirdikleri için büyük babam ile babaannem, buradaki eve evlatlığı ve ailesi yaz kış içinde yaşayarak bakıyordu. 4 kişi onlar, 5 kişi de üç kız kardeş ve anne-babam olmak üzere biz etti 9 kişi, 2 de büyük babamla babaannem, oldu 11 kişi.Gördüğünüz üzere bu kalabalığa közlenen biberden çıkan kokuyu varın siz hesap edin :) Hâlâ en sevdiğim kokudur köz biber kokusu.
Sabah kahvaltısının ardından büyükler gündelik işlere koyulurdu.Benim de kendi çapımda fırından ekmek alıp gelme gibi önemli bir işim vardı.O zamanlar fırınlar 50'lik, 100'lük bilet bastırırlardı matbaaya.Ekmek almak isteyenlerde toplu olarak o biletlerden alır eve koyarlardı.Her gün ne kadar ekmek lazım gelirse elime o kadar bilet, bir de file tutuşturup fırına yollarlardı.Fırından sıcacık çıkmış ekmekleri alıp eve dönerken illaki ekmeğin birinin köşesini karnım tok bile olsa tırtıklardım.Sonra gelsin oyun saati...
Bahçede koca bir dut ağacı vardı.Yanında da artık işlevini yitirmiş ve içi toprakla dolmuş bir kuyu vardı.Kuyu alçakta olduğu için kuyunun üzerine çıkar, oradan da dut ağacına tırmanırdım.Dutun gövdesinde rahatça oturabileceğim bir düzlük vardı. Oraya oturur dutların en olgununu seçerdim.Fazla dut yemem yasak olduğu için kimse görmeden ne kadar yersem o kadar kârdı.
Dut faslı bitince mahalledeki çocuklarla oyuna dalar, oyundan sonra eve girmeden önce evin önündeki arıkta ayaklarımı yıkayıp üzümler olduysa bir ufak salkım koparıp onun da hatırını sorardım :)
Akşamları da tarhana çorbasıyla özdeşleşir benim açımdan.Çünkü, bahçeden toplanan tazecik biberler, sarımsakla halleşen taze nane tarhananın olmazsa olmazıydı.Akşamın çökmesiyle evin cümle kapısı kapanır, ışıkları yanar, çocukluğumdan bir gün daha devrilmiş olurdu.
Gece gece aklıma düşüp beni yazmaya iten anılardan birazı...
Uzun ama ben yazarken keyif aldım, umarım siz de okurken keyif alırsınız.Belki bir kaç gün içinde yine çocukluğumun Korkuteli günlerine ait kıyıda köşede kalan anılardan bir kaçını daha yazarım.Şimdilik kendinize iyi bakın.Sanırım fotoğrafsız ilk yazım oldu bu...

11 Haziran 2014 Çarşamba

TUZLU PANKEK

Sabah çocuklar henüz uyanmadığı için kahvaltıya kadar vakit geçirmek amacıyla facebookta oyalanırken Nursevin'ce Lezzetler sayfasında önüme düştü bu basit ve lezzetli tarif. Değişiklik olsun diye yapımı basit olduğu için kahvaltıya yaptım.Çok da güzel oldu hani, denemek isteyen için malzeme listesi aşağıda:
2 su bardağı un
1 tatlı kaşığı toz şeker
2 yumurta
1 çay bardağı sıvı yağ
1 su bardağı süt
1 çay bardağı su
1 tatlı kaşığı tuz
1 pk. kabartma tozu
İstenilen yeşillikler (ıspanak, maydanoz)
Kibrit kutusu kadar beyaz peynir 
Ama; ben bu yemek işinden pek anlamam, bana daha ayrıntılı tarif lazım diyorsanız Nursevin'ce Lezzetler bloguna bir zahmet uğrayacaksınız :)
Ki tarifin asıl sahibinin de gönlünü alalım değil mi...


12 Mayıs 2014 Pazartesi

YALANCI WAFFLE

Söke Un firmasının Antalya'lı bloggerlara gönderdiği puding çeşitlerinden bana da gelmişti.
Ne zamandır bir köşede duruyordu.Nihayet gecenin geç vakti aynı kendi gibi buzdolabında bekleyen Uno markasının sade pastabanıyla halleşip yalancı waffle oldu :)
Nasıl yapıldığına gelecek olursak;
pastabanı ıslatmak için portakal suyu kullandım.
İki tane hazırladığım için birini vanilyalı pudingle yaptım. Arasına ve üstüne çilekle tüysüz şeftaliyi ince dilimleyip yerleştirdim.Üste yerleştirdiğim meyvelerin üzerine de pudingin kalanını da döküp soğumaya bıraktım.
------------------------------------
Diğer pastabana ise kakaolu çikolatalı ve kakaolu fındıklı olanı birlikte pişirip kullandım.Meyve olarak ta ananas ve kivi kullandım.
Kakaolu pudingin kalanını da küçük bir servis kabının içine 5-6 kadar Ülker Saklıköy Klasik ufaladım ve üzerine döktüm.
-------------------------
Eksik kalan fotoğrafları yarın eklerim artık :)
Bunun bir benzerini geçen ay arkadaşlara yapmıştım.Ama onun üzeri puding ve ceviz kaplı idi...
Şimdilik benden bu kadar :) Kayseri gezi yazısında buluşmak üzere...kendinize iyi bakın...

7 Mayıs 2014 Çarşamba

ÇORUM GEZİSİ 2

Bir önceki yazının fotoğraf yükleme kotasını doldurduğum için mecburen gezinin ikinci kısım yazısını yayına almak zorunda kaldım:)Kaldığımız yerden devam edelim o zaman.
İskilip Kalesini karşıdan çektiğim fotoğraflar::

İskilip'ten dönerken otobüste uyuyakaldığım için altta çektiğim fotoğrafı hangi göl ya da gölette çektiğimi bilmiyorum ve de geçmiş zaman olduğu için hatırlamıyorum.

Tam da gün batarken ateş yakıp etrafında bir yandan ısınmaya çalışıp diğer yandan gün batımı fotoğrafı çekmeye çalışıyorduk.
Günü bitirip otele döndükten sonra fotoğraf sunumlarını izlemek için enerji toplamaya ihtiyaç vardı ve soluğu yemekte aldık.
Son gün programımızda Osmancık ilçesi vardı.



Şansımıza at yarışları da vardı.



Gelelim gezinin sonuna ve meşhur İskilip dolmasının yapıldığı pirincin fotoğrafına.
Bilmeyenler için gördüğünüz pirincin kabuklu halidir. 
Bir sonraki gezi 
yazısında buluşmak üzere...kendinize iyi bakın emi :)


ÇORUM GEZİSİ 1

Çok beklediniz ama değecek ;) Fotoğraflı günlere Ekim 2013'te gittiğim Çorum gezisinden başlamaya ne dersiniz :)
İlk gün programda sabahtan Boğazköy'deki Hattuşaş antik kenti vardı ama hava çok soğuk ve yağmurlu olduğu için iyi gezemedik.Hatta ben hiç gezemedim diyebilirim.Çünkü üstüm kalın olmasına rağmen çok fazla üşüdüm ve tek fotoğrafla yetindim.
Sonrasında Boğazköy Müzesi ve Çorum Müzesi vardı programda.Ben sadece Boğazköy Müzesini gezdim ve ışık şartlarının çok uygun olmaması nedeniyle yine tek fotoğraf çektim.
Ardından müzenin hemen yanındaki küçük meydanda sıcacık çay bulup içtik de kendimize gelebildik biraz.
Altta gördüğünüz fotoğrafta ise çayımızın nasıl demlendiği görülüyor.














Orada bir ara 
bakkal dükkanında 
uyuyakalmış 
amcam gözüme 
ilişti.


Çorum Müzesini ise yorgunluktan gezemedim.Güneşli bir köşe buldum ve müzeyi yapı olarak hoşuma gittiği için dışarıdan çektim.Böylelikle ilk günümüzü tamamlayıp otelimize yerleşmeye gittik.
Akşam yemeğinin ardından ertesi güne dinç başlayabilmek için odalarımızın yolunu tuttuk.

İkinci gün, İskilip ve dolması bizi bekler deyip düştük yollara :) Bir kısım arkadaş İskilip Kalesine çıkmaya karar verdi.Ben ise orada biraz sokak fotoğrafçılığı yapmak istedim.Bıçak bileyen amcaları, hasır sepet ören ustaları, sokakta gözüme ilişenleri çektim.






















Bu kadar fotoğrafı çektikten sonra açlığımızı  Seyirtepe'de İskilip Dolması ile giderdik.






2 Mayıs 2014 Cuma

PEKMEZLİ KEK

Can sıkıntısından arada farklı kek denemeleri yapınca ufak tefek sorunlar çıkıyor ama bu defa ucuz kurtardım vaziyeti galiba :) 

Önceden planlamadığım için yumurtaları dolaptan çıkarıp kullandığımdan sıvı malzemeleri koyduktan sonra bir kahve fincanı da ılık su ilave ettim. Keki fırına vermeden önce kıvamı iyi gördüğüm için yuvarlak kelepçeli kalıba koydum.Lâkin pişerken kek kabardı ve altı üstü pişmiş gibi görünen keke kürdanı batırınca vaziyet anlaşıldı ki içi pişmemiş.Velhasıl keki pişsin diye biraz daha fırında bıraktım ama çıkarınca alt kısımda ince bir tabaka yanık vardı.Allah'tan kendimize yaptığımız için keki dinlendirdikten sonra dilimleyip altının yanık kısmını keskin bir bıçakla temizleyip öyle servis ettim evdekilere.
::Gelelim malzeme ve yapılışına::
Malzemeler
4 yumurta
3 kahve fincanı şeker
3 kahve fincanı dut pekmezi
 yumurtalar dolaptan çıktığı için (1 kahve fincanı ılık su) ilave edildi
1 kahve fincanı sıvı yağ
7-8 kahve fincanı un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
üzerine elma dilimleri
Yapılışı
Yumurtaları karıştırma kabına koyup biraz havalansın diye
vanilya ile birlikte iki-üç dakika çırpıyoruz.Sonra şekeri ilave edip 15-20 dakika kadar daha karıştırıp pekmezi, suyu ve sıvı yağı ilave edip bir tur çırptıktan sonra kabartma tozu ile birlikte elediğimiz unu koyuyoruz.Unu koyduktan sonra çok az karıştırıp kalıba döküyoruz.Üzerine elma dilimlerini yerleştirdikten sonra fırınımız soğukken kek ayarında (160-170 derecede) ve 35-40 dakika kadar pişiriyoruz.
Kekin pişme derecesi ve zamanı her fırında farklılık göstereceği için önceden pişirdiğiniz keklerden memnun kaldıysanız yine o ayarda pişirmenizi tavsiye ederim.

::DİP NOT::
Bu keki aslında dün yaptım ama tam neticesini görüp öyle paylaşmak istedim.
Size tavsiyem bu keki ya cupcake kalıplarında ya da normal fırın tepsisine döküp fırına vermenizdir.
Çünkü malzemenin içinde pekmez olduğundan derin bir kalıpta benimki kadar iyi sonuç vermeyebilir.

::İKİNCİ BİR DİP NOT DAHA::
Yumurtaları dolaptan önceden çıkarıp kullanacaksanız benim gibi su ilave etmeyiniz.
Bir de pekmezi 3 değil 2 fincan da koyabilirsiniz ama unu bir miktar azaltmanız gerekir.
Dolayısıyla unu koyarken 6 fincandan sonrasını ihtiyaç halinde ilave edilmesi kıvamı tutturabilmek için iyi olur.

28 Nisan 2014 Pazartesi

Bir Başka Doğum Hikayesi

Yine bir yirmi yıl öncesi, yine bir doğum hikayesi.Genç kadın ilk doğumunda sıkıntılı, sancılı saatlerin ardından, ne olduğunu bile anlamadan kendini sezaryen için ameliyat masasında bulmuş ve sağlıklı bir şekilde bebeğine kavuşmuştu.
Ama bu defa kesin sezaryenle doğum yapacağı için korku dağları aylar öncesinden gece uykularını bir kâbusa çevirmişti adeta. Ya doğum sırasında aksi bir şey olur da terk-i diyar eylerse geride kalacak kuzucukları ne olurdu sonra.
Bir yanda böyle korkuları, diğer yanda yeni bebeğin heyecanı ve büyük oğlunu küçük kardeşine alıştırma çabaları ile geçen hamilelik döneminde ayda bir gittiği doktoru her nedense bebeğin cinsiyetini bir türlü söylemiyordu.Genç anne ikinci bebeğinin kız olmasını o kadar çok istiyordu ki her çarşıya çıktığında bebek mağazalarının vitrinlerindeki kız elbiselerinden gözünü ayıramıyordu.
Doktora son gittikleri kontrolde artık sezaryen için gün tayin edilmişti ama doktor yine bebeğin cinsiyetini söylememekte ısrarlıydı. Lâkin bizim genç anne yalvar yakar doktoru ikna etmiş ve bebeğinin erkek olacağını öğrenmişti.Öğrenmişti öğrenmesine de kızı olmasını çok isteyen annemizin tansiyonu bir anda üzüntüyle yükselmiş ve doktorundan iyi bir azar işitmişti.
Doktordan çıktıktan sonra evine gitmeye cesaret edemeyip ablasına gitmeye karar vermiş ve eşinden onu ablasına götürmesini rica etmişti.Orada biraz olsun kendini doğacak ikinci oğluna hazırlamaya başlamıştı.
Günler geçip doğum için hastaneye gittiler.Büyük oğlunu gündüz teyzeye, gece de babasına emanet eden anne ilk geceyi altı kişilik bir odada geçirdi.Bu süre zarfında oda arkadaşlarıyla sohbet ederken vakti nasıl geçirdiğini bilemedi ve uykuya daldı.Sabah doğum için ameliyathaneye aldıklarında devlet hastanesinin ameliyathanesi mi yoksa kasaphane mi olduğunu bilemediği aralara yeşil hijyenik perde gerilmiş bir ortamda çaresiz bıçak altına yatmıştı çoktan.Anestezi uzmanı narkozu mu az vermişti yoksa doktorun eli mi yavaştı bilinmez annemiz sedyeden yatağa alındığını çektiği acıdan hissetmişti bile.Bir yandan hemşirelere kendisine hemen ağrı kesici yapılsın diye yalvarıyor, diğer yandan etrafına doluşan akrabaların tesellisine maruz kalıyordu.Ağrısı o kadar çoktu ki bebeği emzirsin diye yanına getirdiklerinde acıdan görmek istememişti. 
Neyse ki yapılan ağrı kesici iğneler kısa zamanda etkisini göstermiş ve bebeğini kucağına alabilmişti.
Kız bebeği olmayacağı için üzülüp ağlayan anne gitmiş melek kadar masum gözlerle kendisine bakan oğlunu kucağına almış ve Allah'a şükretmişti.Bir daha anlamıştı ki insanın evladının kız ya da erkek olması değil sağlıklı olmasıydı önemli olan.
Doğumun ertesi günü akşam büyük oğlumu çok özledim deyince babası, çocukların hasta ziyareti yapmaları yasak olduğu halde beş dakikalık müsaade alıp oğlunu annesini ve kardeşini görmesi için hastaneye getirmişti.Anne oğul hasret gidermiş ve ailenin yeni üyesi ile oğlunu tanıştırmıştı. Ziyaret bitip baba oğul evlerine dönerken evin büyük oğlu babasına dönüp "ama o benim annem" diye serzenişte bulunmuştu.
İki kardeşin arası üç yaş dört ay olduğu için bu kıskanma normaldi.Zaten hangi kardeşin arasında kıskançlık yok ki :)
----------------------------
Evet, okuduğunuz bu hikaye de benim küçük oğlumun dünyaya geliş hikayesi.Ağabeyi için yazmıştım,
küçüğüm için yazmasam olmaz değil mi ama.
İyi ki doğdun, iyi ki varsın annem.Sen bizim evin neşesi oldun.Ağabeyine arkadaş, bana ve babana da mutluluk oldun.Sen her ne kadar karizmam çizilecek diye korkup yanaklarından öptür mesen de ben seni hep öpeceğim :) Böyle muzip biri olduğun için de ayrıca mutluyum.Şimdi yanımda değilsin, çünkü üniversite hayatın her şeyden önce geliyor.