29 Nisan 2010 Perşembe

İSYANIIMMM VAAAAARRRRRRRR

Bu aralar pek çok şeye isyan edesim var.İsyan ettiğim şeyleri tek tek yazmaya da isyanım var.Ama sevgili fotoğraf sever dostumuz Ergün Karadağ'ın kendi isyanı ile ilgili paylaştığı yanda görmüş olduğunuz fotoğraf ve yazısı imdadıma yetişti.Kendisinden fotoğrafını ve yazısını burada paylaşmak için izin istedim.Sağolsun o da beni kırmayıp izin verdi.Kendisine buradan çok teşekkür ediyorum ve yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyorum.
===============================================
İSYANIIMMM VAAAAARRRRRRRR

haklı.
Hem de bu yaşına rağmen.
oyuna almadıklarından herhalde isyanı var..

benimde isyanım var bugünlerde.
Hem de herşeyeee...

yağmura ,çamura,kredi kartına,arabanın biten benzinine,,seçime,düzlüğe çıkamamanın gerginliğe,oyunlara ,bizansçılara,yalan tebessümlere,sahte öpücüklere,küçük gelen örtülere,çeken kazaklara,nezaketsiz diyaloglara,umut koyup alamadıklarına,geç gelen belediye otobüsüne,komşunun tavuğuna,pişirilmeden gelen yemeğe,ayağımda oluşan nasıra,asfalt yoldaki su dolu çukura,çıkmayan lale soğanına,diyaframını ayarlayamadığım fotoğrafa,ite,kurda kuşa,rüzgara ayaza,biten tüpe,gelen elektrik faturasına,soğuyan çayaaaaa...
her gün yetiştirmeye çalışıp yığılan işlere,beklenen telefonların gelmemesine,enseme atılan buzun sırtımdan aşağıya gitmesine,benden hızlı giden zamana,çekeceğim an yerinden giden görüntüye,ilacını almayıp içmediği halde kontrole gelen hastaya,akan çatıya,biten rakıya,umut koyup alamadığım hayallerime,dar gelip çıkarmak zorunda kaldığım rugan ayakkabının unutamadığım güzelliğine,ortaya çıkmamış sevdalara,var olan sevdalardaki sorunlara, biten pipo tütününe,patlayan araba lastiğine,anlamsızca ölenlere,barıştan uzak kalanlara,yazın güneşin altında gölgelik bulamamaya,sahilde yanıp su toplayan derime,dağda yürüyüşte ayakkabımın içene kaçan taşa,ayazda üşüyen parmağıma,yaptığım tatlıyı sevmeyenlere,yağmurlu havada su birikintisinden hızlı geçen arabaya,anlamsız zamanda biten telefonun şarjzına,evde unuttuğum cüzdana,sıkıştığımda bulamadığım tuvalete,faytonların altında biriken at pisliğine,parkta bahçede köpeğini işetene,tuvaletini yaptırana,vergilerin çokluğuna,yapılan her sınava,yemekten çıkan çoraba,patlamayan el bombasına,kask takmayan motorsikletlilere,kesilip giden internete,yavaş açılan sitelere,acıkmışken servisi geç getiren garsona,ayakkabıyı boyarken ,boyayı çoraba kaçıran ayakkabı boyacısına,mola yerinde otobüsüne geç gelen yolcuya,tüm sınav öncesi günlere,kırmızıda geçen yayaya,üst geçidi kullanmayana,mağazadan malı altıktan sonraki gün gelen indirime,yokuşu tırmanırken artık yorulmama,açık unuttuğum fermuarıma,dişimin arasında kalan yeşil maydanoza,banyonun yarısında suyun kesilmesine,güzelim fotoğraf dergilerimin sayfalarını buruşturarak açanlara,daha önce onlarca kişinin karıştırdığı dergiyi satmaya çalışana,üzerine oturmayan pantolona çok yakıştı efendim diyen mağazacıya,ikramiye çıkmayan bilete,çenemin altınında traş sonrası kalan sakala,yolu bilmeyip ters şeride girmeye,fotoğraflarımda meydana gelen ışık patlamalarına,………
………
……….
……….
……......................................

............................................. ……… ………. … ..
İSYANIMMMM VAAARRRR...
 
Bir isyanımda bu çocuk kalbinden uzaklaşmama..yaşamasını istediğim güzelliklerin kıskançlığına…

ERGÜN KARADAĞ
===================================================
Bakalım bizden başka kimlerin nelere isyanı varmış bir görelim :)
DİP NOT :: Bu yazının ve fotoğrafın aslına ulaşmak isteyen buraya tıklasın lütfen.

27 Nisan 2010 Salı

BERGAMA'DAN ESİNTİLER

Yol yorgunluğu, Niğde'den bir haftalığına Antalya'ya gelen oğlumla hasret giderme derken Bergama ile ilgili yazımı ancak şimdi yazabiliyorum.Giderken yolcuğuluğum biraz sıkıntılı geçti. Çünkü Antalya-İzmir yolu yapım aşamasında olduğu için Antalya-Korkuteli arasında kalan yolu servis yoluna (yani eski yola) vermişler.Bilenler bilir ki eski yol çok virajlıdır ve otobüs te çok hızlı gittiğinden içim dışıma çıktı resmen.Bu gezi sayesinde üniversiteden arkadaşlarım olan Hurinur ve Hülya'yı da ziyaret etme fırsatım oldu.Önce İzmir'e gittim ve onları gördüm.Hep telefonla görüşüyorduk ama ne zamandır bir araya gelip sohbet etme imkânımız olmamıştı.İyi de oldu, özlemişiz birbirimizi.Kısa da olsa hasret giderebildik.Bergama'ya İzmir'den gidecek olan gruba katılmak için buluşacağımız yere Hurinur'un evi yakın olduğu için geceyi de onda geçirdim.
Ertesi sabah 06:50'de İzmir'den Bergama'ya gidecek olan arkadaşlarla buluşup yola düştük.Gidecek olanları sağdan soldan toparlayıp gidene kadar saat on buçuk falan oldu.Direkt seminerin yapıldığı salona girdik.Otelin ayrıca bir seminer salonu olmadığı için restaurant bölümünün bir kısmını seminer salonu olarak düzenlemişlerdi.
Seminere başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere çeşitli illerden yoğun bir katılım olmuştu.Ama insanlar yoldan gelir gelmez dinlenmeye bile fırsat bulamadan seminere girmek zorunda kalmıştı.Beden yorgunluğu ve yoğun seminer progmından dolayı oluşan beyin yorgunluğu bir araya gelince bazılarımızı hafiften uyku basar gibi olduğu için kendimizi otelin bahçesine attık :) Birer çay içip biraz da oksijen depolayıp tekrar salona döndük.
Seminerde Ömer Lütfü Bakan'ın portfolyosunu, Niko Guido'nun Haiti depreminden sonra yaptığı çekimleri, fotoğraf camiasında adı fotoğrafın yaramaz çocuğu olarak geçen sevgili Ufuk Kıray'ın gündemdeki olayları mizâhi bir dille anlatan fotoğraflarını, düğün ve doğum fotoğrafçılığı yapan Esra Pozan'ın paylaşımlarını, Anadolu Ajansı muhabiri Fırat Yurdakul'un haber fotoğraflarında kendine has fark yarattığı çalışmaları, Fahrettin Şankaynağı'nın Anadolu insanına ait fotoğraflarını ve en son Erdal Kınacı'nın kurgulayarak yaptığı çekimlerle hayatı ve olayları sorgulamamıza ve düşünmemize yardımcı olan fotoğraflarını izledik.Tabii her paylaşımın ardından merak edilenler soruldu, öğrenildi.Seminerde verilen aralarda çaylar içildi, yemekler yendi, sohbetler edildi.Seminer sonunda bazı dostlar geri döndü, geri kalan bizler dört otele dağılıp kalacağımız odaya yerleşebildik en sonunda.
Yemek saatine kadar biraz dinlendik.Akşam yemeğinden sonra da herkes dans edip oynarken ben de onları fotoğrafladım.Ertesi gün kahvaltıdan sonra Bergama'nın tarihi mekânlarını gezdik, yemek yedik.Ama her ne hikmetse bu defa içimde fotoğraf çekme isteğim hiç yoktu.Aşırı bir yorgunluk hissettim kendimde ve çok az fotoğraf çektim.Kızıl Bazilika'yı gezdikten sonra Çınaraltı Kahvesi'ne uğradık çay içmeye.Yorgunluktan Akropol'a kadar gitsek de ben içeri girip gezemedim bile.Dönüşte tekrar İzmir'e arkadaşımın yanına döndüm ve orada akşam yemeği yedikten sonra biraz daha sohbet ettik arkadaşımla.Sağolsun gece beni taksiye bindirip nereye gideceğimi de taksiciye tarif etti.Nilüfer Turizmin Üçyol'daki şubesinin önünde taksiden inerken cep telefonumu takside düşürmüşüm.Servise bindikten sonra farkettim.Nilüfer'in Bornova'daki servislerle gelen ve giden yolcularını indirip bindirdiği merkezine gelir gelmez hemen telefonumu takside düşürmüş olabileceğimi bildirip yardım istedim.Allah razı olsun hemen telefonumun numarasını arayıp taksiciye ulaştılar ve telefonumu Üçyol'daki şubeye ücreti karşılığı (ücretini ben karşılamış olsam bile) bırakmasını rica ettiler.Bana da endişe etmememi ve ertesi günkü otobüsle Antalya'ya göndereceklerini söylediler.Benden de gerekli bilgileri alıp beni Antalya otobüsüne bindirip uğurladılar.Ertesi gün de ben Antalya otogardan telefonumu teslim aldım.
Bergama macerasının sonuna gelmiş olduk.
DİP NOT :: Yandaki fotoğraf Serkan Aygören'e aittir.Bergama ile ilgili onun da izlenimlerini okumanızı isterim.Benimkinden daha esprili ve okuması zevkli bir yazı dili var.

19 Nisan 2010 Pazartesi

BERGAMA'DAN DÖNDÜM

Keyifli ve yoğun bir kamptı ve ben şu anda çok yorgunum.Bugün dinleneyim, yarına kısmet olursa ayrıntılarla birlikte yazarım.

15 Nisan 2010 Perşembe

BERGAMA'YA GİDİYORUM

Bu hafta sonu Bergama Ticaret Odası ve Fotoğraf  Dostları Topluluğu'nun işbirliği  ile gerçekleştirilen 2.Bergama Fotoğraf Günlerine katılmak için Bergama'da olacağım.Dönünce görüşürüz :)

Not :: Fotoğraf netten alıntıdır.

13 Nisan 2010 Salı

ÇİÇEK & BÖCEK & KUŞ & KELEBEK

Bu aralar fazla işim var.
Siz bu fotoğrafları izlerken ben de şu çok olan işlerimi halledeyim.

9 Nisan 2010 Cuma

KENDİNE AYNA TUTMAK

İnsan doğası gereği hep mükemmel olmak ister.Onun için de çabalar durur.Bu arada yanlış da yapar, doğru da.Ama her ne hikmetse ya yanlışının birileri uyarana kadar farkına varmaz yahut ta yaptığı yanlışı geç farkeder.Arada bir kendimize, daha doğrusu yaptıklarımıza ve söylediklerimize şöyle bir geri dönüp bakmamız gerekir.Nerede yanlış yapmışız, nerede dilimizin kıvraklığının kurbanı olmuşuz.Pek çoğunuzun "elbette ki yaptıklarımızı ve söylediklerimizi sonra düşünüp, tartıyoruz" dediğinizi duyar gibiyim.Bazıları vardır ki aşırı oto kontrollüdür ve eylemlerini ve söylemlerini kırk süzgeçten geçirdikten sonra hayata geçirirler.Bu yazdıklarımı onları ayrı tutarak yazıyorum.
Aslında sözü getireceğim yer kendimle ilgili.Çuvaldızı önce kendime batırmak istiyorum.Blogumu ziyarete gelenlerin son günlerde farkettiği bir şey var. O da sosyal bir ağa  " http://networkedblogs.com/ " blogumu kaydettim ve kodu alıp bloguma yerleştirdim.Tabii ki bu arada İngilizce'yi çok iyi bilmediğim ve sözlükte de aradığım cevabı tam bulamadığım için kendi bloguma kendim hayran olmuş oldum :) İngilizce'yi iyi derecede öğrenmemiş olmama mı üzüleyim yoksa kendi kendime hayran oluşuma mı güleyim kestiremedim.Yanlışımı da çözmeyi bir türlü başaramadım.Artık kendine hayran bir blog yazarının hali nice olur şimdilik bilemiyorum.Blogumu gelip gezenler giderlerken kıs kıs gülüp dalga geçerek mi gidiyorlardır, yoksa acıyarak mı, orası meçhul.Bu işin yolunu yordamını bilen varsa bir yol göstersin Allah rızası için, ben de düştüğüm bu komik durumdan bir an önce kurtulayım.

DİP NOT :: Arşivimde bu tarz bir fotoğraf bulunmadığı için Fotokritik.com'da bulduğum bir fotoğrafı sahibinden izin isteyerek sizinle paylaşıyorum.Fotoğraf sahibi HATİCE KARAKÖSELİ'dir.Kendisine buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum.Fotoğrafın linki altta ::
http://www.fotokritik.com/1582751

7 Nisan 2010 Çarşamba

HAVADA BULUT VAR

İstanbul'u bilmem ama bugün Antalya'da parçalı bulutlu bir hava var.Dün akşam da şakır şakır yağmur yağdı epey bir zaman.Kaç saat sonra durdu hatırlamıyorum.Ne zaman evde birileri varken yağmur yağsa balkonda çamaşır asılı olup olmadığını sorarlar hep.Ama bilmezler ki ben yazın havası sabit üç ayı dışında balkona çamaşır sermem.Antalya'nın havasına belli mi olur.Bir bakarsın hava günlük güneşliktir, bir anda yağmur indiriverir.
Bunlar Nisan yağmurları...Bir yağar, bir açar.Benden size tavsiye havaya güvenip şemsiyesiz ve bir ince hırkasız çıkmayın sokağa.Hadi bugünlük yetiversin...Hasta halimle fotoğraf çekmeye çıkamadığım için fotoğrafı sandıktan çıkarmak zorunda kaldım, idare edin artık.İnceden yağmurlu ama Nisan güneşi ile aydınlanmış bir öğleden sonra dilerim hepinize :)

6 Nisan 2010 Salı

BAHAR HAVASI ÇARPTI

Ev halkından birisi nezle grip olmaya görsün hele.O iki-üç günde iyileşir ayağa kalkar, arkasından ben hastalanırım.Ama benim hastalığım öyle çabuk geçmez, beni uzunca bir süre süründürür.Hamarat bir hatun olmasam da sonuçta evde yapılması gereken işleri de hasta bile olsam yapmam gerekiyor.Lale Hanım  gibi çifter çifter kızım yok ki bana bir tas çorba pişirip yedirip içirsinler, adaçayı yapsınlar da iyileşeyim :) 
Ne yapalım, ben de kendi kendime bakıyorum.Sabah sabah yaptım bir dallı çay, yanına da miss gibi susam kokan simit ve peynirle kahvaltımı yaptım.Birazdan tavuk suyuna hasta çorbamı da yaparım.Hasta çorbası da neymiş demeyin.Bizim ailede tavuklu şehriye çorbasının bir adı da hasta çorbasıdır.Çorbama limonu sıkar, içerim.Ben kendi kendime bakarım :) Siz de kendinize iyi bakın emi...

3 Nisan 2010 Cumartesi

BİBERLİ PEYNİRLİ EKMEK

Biberli peynirli ekmek tarifini paylaşmayı uzun zaman önce aklımdan geçiriyordum ama bu sabahın körüne kısmetmiş :)
Çünkü, bir saat kadar önce yine evde ekmek kalmadığı için sabaha acele yetişsin diye ekmek makinasında ekmek yapmaya yeltendim.Epeydir makinada ekmek yapmadığım için de bıçaklarını yerleştirmeden sen kalk bütün malzemeyi koy teknenin içine ve makinayı çalıştır.Makinayı çalıştırdıktan hemen sonra bıçaklarını koymadığımı farkettim ve hemen makinayı fişten çekip tekneyi bir kabın içine boca ettim.Bıçakları yerleştirdikten sonra tekrar bütün malzemeyi geri koyup çalıştırdım yine makinayı.Bakalım sonuç nasıl olacak?
Bu vesileyle de biberli peynirli ekmek tarifini paylaşmak aklıma düştü ve sabahın köründe oturdum bilgisayarın başına.Tarif aslında daha önce paylaştığım  BİBERLİ ZEYTİNLİ EKMEK   tarifiyle aynı.Değişen tek şey sadece içine eklediğimiz malzeme (hani makina BİP diye ötünce).Ekmeğin içine ben tercihen yağlı bir peynir rendeleyip koydum.Miktarını ölçmedim ama sanırım avucumun içini dolduracak kadardı.Biraz da dereotu ve kırmızı biber doğrayıp ekledim.Peynir yağlı olduğu için pişerken içinde eridi ama lezzeti ekmeğe yayılmıştı.
DİP NOT :: Bu geceki ekmek yapma maceramın kahramanı olan ekmeğin fotoğrafını da ev halkı tırtıklamadan çeker paylaşırım artık :) --->> Ev halkı tırtıklamadan fotoğrafı çektim ama ancak bu sabah (06-Nisan-2010 Salı) ekleme fırsatım oldu.